Para arzının ekonomik etkilerinin anlaşılmasından sonra, bir ülkede bunun miktarını kontrol etmekten sorumlu kuruluşun, yani merkez bankasının da incelenmesi gerekmektedir. Bir ülkenin finansal sisteminde yer alan dört temel aktör söz konusudur: Merkez bankası, finansal aracılar (bankalar gibi), tasarruf sahipleri ve yatırım yapmak isteyenler. Bunlar arasında, merkez bankası üstlendiği fonksiyonlar açısından en önemlisidir. Bu önemine karşın, merkez bankasının kısa, ancak üstlendiği fonksiyonları tam olarak açıklığa kavuşturabilecek şekilde kapsamlı bir tanımını yapmak oldukça güçtür. Bir merkez bankasının tanımı, kendisine yüklenilen fonksiyonlara bağlı olarak yapılabilir. Bu fonksiyonlar ise zamana, ihtiyaçlara ve ülkenin finansal sisteminin yapısına göre değişebilmektedir.
Merkez bankacılığının kökeni yaklaşık iki asır öncesine gitmektedir. Ancak günümüz merkez bankacılığı nispeten yeni bir gelişme olarak değerlendirilebilir. Tıpkı elektrik enerjisi ve otomobil gibi merkez bankaları da 20'nci yüzyılın ürünü olarak kabul edilmektedir.
Nitekim 20'nci yüzyılın başlangıcında, batı dünyasında hiçbir merkez bankasının faaliyet göstermediğini görmekteyiz. Örneğin ABD'de merkez bankası fonksiyonunu üstlenen sistem (Federal Reserve System) 1914 yılında, Kanada Merkez Bankası ve TC Merkez Bankası ise 1934 yılında kurulmuşlardır. Modern parasal sistemin önemli bir ayağını oluşturan merkez bankası, ülke ekonomisinin sağlıklı olarak işleyebilmesi ve devletin mali işlemlerinin yerine getirilebilmesi açısından son derece önemli bir kurumdur. Merkez bankasının üstlendiği fonksiyonlar, ülkeden ülkeye farklılıklar göstermesine karşın, modern bir merkez bankasının yerine getirmesi beklenen üç temel fonksiyondan söz edilebilir: Ülkedeki para piyasalarında istikrarın sağlanması, bankaların bankası ve likitidenin son kaynağı olarak hizmet görmesi, devletin bankacılığını yapması. Şimdi bir merkez bankasının yerine getirmesi beklenen bu fonksiyonları kısaca inceleyelim.
Para Piyasalarında İstikrarın Sağlanması
Bir merkez bankasının üstlendiği en önemli görev, ulusal ekonomik hedeflerin başarılmasını kolaylaştırmak için, ülkedeki para sistemini kontrol ederek istikrarlı bir şekilde çalışmasına olanak tanımaktır. Merkez bankası bu amaca yönelik olarak para ve kredinin arzını, maliyetini ve elde edilebilirliğini düzenler. Merkez bankalarının para arzını kontrol etme fonksiyonu, bir yönüyle banknot ihraç etmedeki tekelci güçlerinden, diğer yönüyle de kredi vererek ve menkul kıymet satın alarak rezerv yaratma ve yok etme güçlerinden kaynaklanmaktadır. Banknot ihracı tarihsel gelişimi içerisinde bir egemenlik simgesi olarak kabul edildiği için, merkez bankaları kâr amacı güden kuruluşlar olarak değil, ulusal çıkarları ön planda tutan ve kamu hizmeti sunan kuruluşlar olarak faaliyet gösterirler.
Para piyasalarında istikramı sağlanması fonksiyonuna daha geniş bir perspektifle bakıldığında, merkez bankalarının önemi daha iyi kavranabilir. Bir ülkedeki fınansal sistem elinde fon fazlası olan tasarruf sahiplerinden yatırım yapmak için fona gereksinim duyanlara fon aktarılması görevini üstlenir. Ancak bu sayede, yani yatırım yapılması ile reel anlamda bir üretim artışından bahsedilebilir. Finansal sistemin üstlendiği bu fon transferi görevinin yerine getirilebilmesi için halkın bu sistem içerisinde faaliyet gösteren kurumlara güven duyması ve tasarruflarını bu kurumlara teslim etmede istekli olması gerekir. Faiz oranlarında sık sık ortaya çıkan büyük dalgalanmalar nedeniyle finansal piyasalar istikrarsız çalışıyorsa veya finansal kurumlar sık sık ödeme güçlüğü içine düşüyorlarsa, halkın bu piyasalarda faaliyet gösteren kurumlara güveni kaybolabilir. Sonuçta sermaye birikimi için gerekli fon akımında daralma, ekonomik büyümede gerileme ve işsizlik oranında artış ortaya çıkabilir. Bu yüzden merkez bankaları finansal piyasaların gelişimini ve fonların bu piyasalar aracılığı ile istikrarlı akışını sağlamada önemli bir rol oynarlar.
Bankaların Bankası ve Likitidenin Son Kaynağı Olma
Bankaların bankası olma deyimi, bankacılık sisteminin müşterilerine sunduğu hizmetlerin benzerlerinin, merkez bankası tarafından bankalara sağlanması anlamına gelmektedir. Merkez bankasının bankalara sunduğu bu hizmetlerden bazıları, merkez bankasının temel fonksiyonu olan ve yukarıda değinilen parasal kontrol fonksiyonunu destekler niteliktedir. Örneğin, bankacılık sisteminin rezervlerini tutması, bankalara kısa vadeli kredi sağlaması, likitidenin son kaynağı olması gibi. Ülkedeki bankacılık sisteminin sağlıklı hizmet sunabilmesi açısından, merkez bankasının yürüttüğü faaliyetler arasında toplanan çeklerin takasına aracılık etmesi, bozukluk ve banknotların bankalara dağıtımı, ticari bankaların faaliyetleri üzerinde bir ölçüde düzenleme ve kontrol yetkisinin bulunması sayılabilir.
Likitidenin son kaynağı olma merkez bankasının ödünç verebilecek son kredi kurumu olmasından kaynaklanmaktadır. Merkez bankalarının bu fonksiyonu para basma üzerindeki tekel gücünden kaynaklanmaktadır. Merkez bankası para basımındaki tekelci gücünü kullanarak bankalara önemli miktarda rezerv aktarma yeteneğine sahiptir. Bu nedenle, finansal sistemde yaşanacak bir paniğin ve bankalara hücumun önlenmesinde, merkez bankası bu gücünü kullanarak bankalara rezerv yaratabilir. Dolayısıyla, likitidenin son kaynağı olma fonksiyonu finansal sistemde istikrarın sağlanması açısından son derece önemlidir.
Devletin Bankacılığını Yapma
Merkez bankası bir mali kurum olarak devletin fonlarını toplama, tutma, aktarma ve bu fonlardan ödemede bulunma işlemlerini gerçekleştirerek devletin bankacılığını yapar. Bunun dışında, merkez bankası kamu borcuna ilişkin teknik hizmetleri de sunabilir. Öte yandan, merkez bankası devletin finansal danışmanı niteliğindedir.
PARA POLİTİKASININ YÜRÜTÜLMESİ VE PARA POLİTİKASI ARAÇLARI
Para politikası, merkez bankasının ülkedeki para miktarını etkilemeye dönük olarak aldığı kararlardır. Para politikası kararlan alınırken devletin hedefi enflasyona neden olmaksızın tam istihdam düzeyine ulaşmak ve bunu sürdürmektir. Bir diğer deyişle, ekonomi durgunluğa girme eğilimi gösterdiğinde ve ekonomik faaliyetlerde bir yavaşlama başladığında merkez bankası para arzını arttırmaya ve faiz oranlarını düşürmeye karar verecektir. Yani ülkedeki para otoriteleri (başta merkez bankası olmak üzere para politikasının yürütülmesinden sorumlu olan kuruluşlar) kredinin elde edilebilirliğini kolaylaştıracak bir para politikası izleyeceklerdir. Bu yöndeki bir para politikasına gevşek veya genişlemeci para politikası adı verilmektedir. Diğer yandan ekonomi gereğinden fazla canlanmış ve enflasyonist tehditler kendini hissettirmeye başlamışsa, para otoriteleri para arzındaki artışı yavaşlatmak ve faiz oranlarını yükseltmek isteyeceklerdir. Bu yöndeki bir para politikası ise sıkı veya daraltıcı para politikası olarak adlandırılmaktadır.
Para politikasının nasıl yürütüldüğünü anlayabilmek için cevaplandırılması gereken önemli bir soru karşımıza çıkmaktadır: Merkez bankası yukarıda belirtilen hedef doğrultusunda para arzını nasıl değiştirebilir? Bu soruya verilecek cevap oldukça kısadır: Bankaların rezervlerini yönlendirerek. Örneğin, merkez bankasının enflasyondaki hızlanma eğilimini yavaşlatmak istediği bir ortamda yapması gereken para arzındaki artışı yavaşlatmak, yani sıkı para politikası izlemektir. Bunun için de banka rezervlerindeki artışın engellenmesi gerekmektedir. Bir önceki ünitede gördüğümüz gibi, bankacılık sisteminin rezervlerindeki azalma bankaların kaydi para yaratma hacimlerini daraltacağı için para arzındaki artışı da yavaşlatacaktır.
Ülkedeki bankacılık sisteminin rezervlerini yönlendirebilmek amacıyla merkez bankasının kullanabileceği bazı araçlar vardır. Ülkedeki finans sisteminin yapısı ve yasal düzenlemeler kullanılabilecek bu araçların sayısı ve türü üzerinde belirleyici konumdadır. Merkez bankalarının bu amaçla kullanabilecekleri, genel para politikası araçları olarak adlandırılan üç araçtan söz etmek mümkündür: Zorunlu rezerv oranları, reeskont oranı ve açık piyasa işlemleri.
Zorunlu Rezerv Oranları
Bir önceki üniteden hatırlayacağınız gibi, bankaların mevduat şeklindeki yükümlülükleri karşılığında belirli bir oranda rezerv tutmaları, temsili paraya geçiş sürecinde, bankaları iflastan koruyabilmek amacıyla getirilen bir uygulamadır. Ancak zaman içerisinde zorunlu rezerv uygulamasının amacı bankaların iflas etmelerine engel olmaktan çıkmış ve merkez bankalarının para miktarını kontrol edebilmek amacıyla kullanabilecekleri bir araç haline gelmiştir. Birçok ülkede, bankaların mevduat şeklindeki yükümlülükleri karşılığında ayıracakları zorunlu rezervlerin oranını belirlemeye yetkili kuruluş, merkez bankasıdır. Merkez bankaları bu yetkilerini ekonominin gereklerine göre kullanarak bankaları daha fazla veya daha az zorunlu rezerv tutmaya mecbur edebilirler. Merkez bankası bunun için zorunlu rezerv oranını arttırabilir veya azaltabilir. Bankacılık sistemindeki vadesiz ve vadeli mevduatlar zorunlu rezerv kapsamına alınabilir ve genel bir eğilim olarak, zorunlu rezerv oranları vadesiz mevduatlar için daha yüksek olarak belirlenir.
Merkez bankası zorunlu rezerv oranını yükselttiğinde, bankalar daha büyük bir miktarı ellerinde rezerv olarak tutmak zorunda kalacaklardır. Bu da bankaların yaratabileceği kaydi para miktarını azaltan bir unsurdur. Dolayısıyla, merkez bankası para arzındaki artışı engellemek istiyorsa zorunlu rezerv oranlarını yükseltecektir. Aksine, merkez bankasının zorunlu rezerv oranını düşürmesi durumunda, bankalar mevcut mevduat yükümlülükleri karşılığında daha az rezerv tutmaya başlayacaklardır. Bu da bankaların daha fazla kaydi para yaratmaları anlamına gelmektedir. Sonuç olarak, zorunlu rezerv oranlarındaki düşüş, bankaların yaratabileceği kaydi para miktarını ve dolayısıyla para arzını arttırıcı bir etki yaratmaktadır.
Zorunlu rezerv oranı değişiklikleri, para arzını etkilemek açısından son derece keskin sonuçlar doğuran bir araç niteliğindedir. Ancak zorunlu rezerv oranını değiştirerek para arzında küçük ölçekli değişiklikler yapmak mümkün değildir. Öte yandan zorunlu rezerv oranında yapılacak değişiklikler, bir yandan para arzında büyük değişikliklere neden olabilirken, diğer yandan da bankaları likitide sıkışıklığı içerisine sokabilir. Bu nedenle, zorunlu rezerv oranı değişiklikleri esnek bir para politikası aracı olmamakla eleştirilmektedir.
Reeskont Oranı
Merkez bankasının para arzını etkilemekte kullanacağı bir diğer teknik, reeskont oranını değiştirmektir. Merkez bankasının temel fonksiyonlannı incelerken, merkez bankasının bankaların bankası olma fonksiyonundan söz etmiştik. Bu nedenle bankalar nakit ihtiyacı içerisinde oldukları zaman merkez bankasından borçlanabilirler. Şüphesiz merkez bankasının da borç vermeyi kabul etmesi gerekir. Bankalara kredi verme merkez bankasının temel fonksiyonlarından birisidir. İşte, merkez bankasının bankalara verdiği kredilere uyguladığı faiz oranına reeskont oranı adı verilmektedir. Merkez bankası, ekonominin ve bankacılık sisteminin içinde bulunduğu koşullara göre, istediği zaman bu oranı arttırıp azaltabilir. Reeskont oranındaki artışlar bankaların merkez bankasından borçlanmalarını caydırırken, reeskont oranındaki düşüşler bankaların merkez bankasından borçlanmalarını teşvik eder.
Reeskont oranı önemli miktarda ve sık sık değiştirilebilir. Merkez bankası reeskont oranını yükselttiğinde, bankaların rezervlerini tamamlamaları pahalı hale geleceğinden, merkez bankası para arzı artışını sınırlandırmış olur. Tersine, merkez bankası reeskont oranını düşürürse, bankaların merkez bankasından borçlanmalarını ucuzlatmış olur. Bu da para arzı üzerindeki kontrolün gevşetilmesi anlamına gelmektedir.
Reeskont oranı değişiklikleri konusunda dikkat edilmesi gereken nokta, reeskont politikası sürecinde merkez bankasının pasif bir pozisyonda oluşudur. Merkez bankası, örneğin, reeskont oranını düşürebilir, ancak bankaları borçlanmaya zorlayamaz. Merkez bankası sadece reeskont oranını belirlemekte, daha sonra bankaların tercihleri belirleyici olmaktadır. Öte yandan reeskont politikasında dikkat edilmesi gereken bir diğer nokta, merkez bankasının sürekli ve uzun vadeli borçlanmalara izin vermemesi gerekliliğidir. Zira, reeskont kredileri ile bankalara sağlanmış olan kolaylığın amacı bankaların kısa süreli nakit ihtiyaçlarını gidermelerine olanak sağlamaktır. Bu nedenle uzun vadeli reeskont kredisinin söz konusu olmaması gerekir.
Birçok iktisatçı reeskont oranı değişikliklerinin bankaların rezervleri üzerinde çok küçük bir etkiye sahip olduğu konusunda aynı görüşü paylaşmaktadır. Bu nedenle reeskont oranının etkin bir para politikası aracı olarak kullanılamayacağı şeklinde yaygın bir görüş de mevcuttur. Reeskont oranı konusunda gözden uzak tutulmaması gereken nokta, herhangi bir finansal panik sırasında merkez bankasının bankacılık sistemine likitide sağlayabilmesinin reeskont kredileri aracılığı ile gerçekleştirilebileceğidir. Merkez bankasının üstlendiği fonksiyonlarından bir tanesi olan likitidenin son kaynağı veya ödünç verebilen son mercii olma fonksiyonunun yerine getirilebilmesi için reeskont kredilerinin varlığı zorunludur.
Açık Piyasa İşlemleri
Yukarıdaki açıklamalarımıza göre, merkez bankasının para politikasını yürütmesinde temel kanal, banka rezervlerinin kullanılmasıdır. Merkez bankasının bu amaçla kullanabileceği yukarıda ele aldığımız iki araçtan zorunlu rezerv oranı değişiklikleri esnek bir araç olmadığı, reeskont oranı değişiklikleri ise inisiyatifin merkez bankasında bulunmadığı şeklinde eleştirilere uğramaktadır. Banka rezervlerini direkt olarak etkileme olanağı vermesi nedeniyle açık piyasa işlemleri günümüz merkez bankaları tarafından en yoğun olarak kullanılan, en esnek para politikası aracı niteliğindedir. Açık piyasa işlemleri, merkez bankasının piyasadan devlete ait bono ve tahvilleri alıp satmasıdır.
Merkez bankalarının açık piyasa işlemlerini etkin bir biçimde yürütebilmesi için ön şart, ülkede tahvil ve bonoların alınıp satıldığı bir piyasanın bulunması ve işlem hacmi olarak yeterli bir düzeye ulaşmış olmasıdır. Merkez bankaları, kamu kesimine ait bu menkul kıymetlerin alınıp satıldığı piyasada önemli bir yere sahip olmalıdır.
Merkez bankası piyasadan devlete ait menkul kıymetleri satın aldığı zaman, bankalara bunun karşılığında rezerv aktarmakta, bu da daha önce gördüğümüz kaydi para yaratma sürecinin başlangıcını oluşturmaktadır. Dolayısıyla, merkez bankası para arzındaki artışı hızlandırmak istediği zaman açık piyasada alım yaparak bankacılık sisteminin rezervlerini direkt olarak arttıracaktır. Öte yandan, merkez bankası piyasada devlete ait menkul kıymetleri satmaya başlarsa, bunun karşılığında bankacılık sisteminden rezerv çekmiş olacaktır. Bu da bankaların yaratabileceği kaydi para miktarının azalması anlamına gelmektedir. Dolayısıyla, merkez bankası para arzındaki artışı yavaşlatmak istediği zaman açık piyasada satış yaparak bankacılık sisteminin rezervlerini direkt olarak azaltacaktır.
Açık piyasa işlemleri merkez bankalarının elinde bulunan en esnek para politikası aracıdır. Zira, açık piyasa işlemlerinin yürütülmesinde tüm inisiyatif merkez bankasının elindedir. Öte yandan, merkez bankası para arzında gerçekleştirmek istediği küçük çaplı değişiklikler için açık piyasa işlemlerini kullanabilmektedir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder